Bu yazı 22.12.2016 tarihinde Yeni Arayış sitesinde yayınlanmıştır.

Türkiye oldukça zor bir dönemden geçiyor. Artık günler bazında çocuklarımızı evlatlarımızı teröre kurban veriyoruz. Türkiye ile ilgili tartışmalar giderek “sürdürülebilirlik” başlığından “yaşanabilirlik” başlığına doğru evirilmeye başladı. Durum oldukça can sıkıcı, fazla söylenecek bir söz de yok.

Durum can sıkıcı iken gündeme dair değil, serbest piyasa ekonomisi ile ilgili linkedin’de bir tartışma sayesinde yeni fark ettiğim bir gelişme ile ilgili yazmak istedim. Gündemdeki en önemli konu olmasa da hali hazırda sıkıntıda olan Türkiye ekonomisi ile ilgili gündeme gelmesi gereken bir konu diye düşünüyorum.

21 Eylül 2016 tarihli resmi gazetede “SEBZE VE MEYVELERİN TOPTAN VE PERAKENDE TİCARETİNDE KULLANILACAK KÜNYELERE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR” yayınlandı. Tebliğin hazırlanmasında da Tarım ve Gümrük bakanlıkları ile Merkez Bankası temsilcilerinin görev yaptığı Gıda Komitesi görev almış.

Bu tebliğe göre marketler tarladan markete fiyat artışının sebebinin anlaşılması için meyve ve sebze fiyatı etiketlerine ürünün satış fiyatının yanı sıra üretici fiyatı ve kendi alış fiyatlarını da yazacak. Bu tebliğin muhatabı olan kurumlar 5957 sayılı kanun Madde 5, fırka 11’de tanımlanan perakende satış yapan üreticiler hariç toptan veya perakende satış yapan diğer satıcılar olduğu için oldukça geniş bir kesimi ilgilendiriyor. Kanunun cezalar bölümü madde 14 fırka 1’de ise kanun ve ilgili tebliğ ve yönetmeliklerine aykırı hareket edenler hakkında 5 bin Türk Lirası ceza kesileceği belirtilmiş.

Bu tebliğdeki amaç belli, özellikle gıda enflasyonunu denetim altına almak. Başarılabilir mi? Konu ile ilgili Migros’un yaptığı bir uygulamaya bakalım.

screenshot-2016-12-22-11-02-25

Migros’un etiketinde kestanenin üreticiden 11 TL’ye alındığı, üzerine 1,18 TL vergi, 0,1 TL işlem/sevk gideri ve 1,57 TL mağazacılık gideri konduğunu görüyoruz. Migros toplamdaki 13,85 TL maliyetin üzerine 2,05 TL koyarak kestanenin kilosunu 15,90 TL’ye satıyor.

Bu uygulamanın Migros açısından doğuracağı birkaç sonuç olacaktır. Tüketicinin farklı segmentleri kar marjını, üretici fiyatını, lojistik ve mağazacılık maliyetlerini, vergiyi ya da hepsini yüksek bulacaktır. Bu noktadan sonraki mukayese Migros ile semt pazarı, aynı segmentteki başka bir market zinciri veya ucuzluk marketi ile yapılacaktır. Tüketici davranışı açısından Migros’un ölçeği sayesinde ürünü ucuza almasının ya da mağazacılık alanında yaptığı faaliyetlerin(Sadakat kartı, m2 büyüklüğü, kayıt içi çalışıyor olması vb.) bir fayda getirmeyecek ve dip toplamda karlılığı sorgulanacaktır.

İlgili künye finansal maliyetleri, gelecek yatırımları, işveren-işçi anlaşmazlıkları ile ilgili öngörülmesi mümkün olmayan maliyetleri içermediği için oldukça eksik. Verilen bilgilerin doğruluğunu teyit etmek pratikte mümkün olmadığından herhangi bir anlamı da yok aslında. Daha da önemlisi firmaların faaliyet karlarını ürün bazında ifşa ederek baskı altına almak serbest piyasa ile ciddi anlamda çelişmektedir.

Çıkarılan bu tebliğ 2017-2019 Orta Vadeli Program(OVP) ile uyumludur. Zira OVP’nin 157.maddesinde devletin piyasa yapıcılığının sürdürüleceği ifade edilmiştir. Tebliğ OVP ile uyumludur ama Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi parti programı ile taban tabana zıttır. Zira iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Parti Programında Ekonomi başlığının 2,3 ve 4. Maddeleri şunları söyler;

AK Parti,

  • Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen piyasa ekonomisinden yanadır.
  • Devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser.
  • Devletin ekonomideki işlevini düzenleyici ve denetleyici olarak tanımlar.

Gıda enflasyonunu dizginlemek için devletin yapması gereken bellidir. Tarım reformu ile bölünmüş arazi sorununa çare bulmak, katma değeri yüksek ürün üretimini ve akıllı tarım uygulamalarını teşvik etmek, lojistik maliyetlerini oluşturan yüksek akaryakıt maliyetlerini azaltmak.

AB ile gümrük birliğini tarımsal ürünleri de içerecek şekilde genişletmeyi müzakere ettiğimiz bir dönemdeyiz. Serbest piyasa ekonomisini benimsemiş, üretiminin önemli bir bölümünü ihraç eden bir ülkede devletin piyasa yapıcılığa soyunması bir yandan kayıt dışı ekonomiyi teşvik etme riski taşır bir yandan da firmaların karlılıklarını baskılayıp yeni yatırımların önünü keser.

Kaynaklar: